MULASAH

veteriner hekim şahhüseyin mulaoğlu

 - Yaşama ve yaşatmaya dair bir damla su.

ÇALIŞMALARIM

Tarım Bakanlığında Reorganizasyon

Özet

Tarım Bakanlığı tarihi bir geçmişe, önemli görev ve sorumluluklara sahip olmasına rağmen uygulama zemininde kurumsal kapasitesi düşüktür. Son yüzyılda 10 kez reorganizasyon adı altında şekilden şekle girmiştir. Ancak şimdiye kadar denenmeyen tek şey ise partizanlığa ve kayırmacılığa kapalı, ideolojik sadakat ve aidiyet yerine liyakata ve kurumsal/hukuksal bağlılığa oturan bir bakanlık yönetişimidir. Tarım Bakanlığı misyonunu“Sürdürülebilir tarımsal üretimi, yeterli ve güvenilir gıdaya erişimi ….” gerçekleştirmede aktif/öncü rol alan ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin öğretim gördüğü fakültelerin sayısı ve kontenjanları çok fazla (2019 yılında mevcut veteriner hekim işgücü ihtiyacının 4 katı), fakültelere kabul puanları ve mezun olanların “ilk günkü yeterlikleri” ise son derece düşüktür. Bu yüksek olmayan öğretimin mutlak çıktısı olan ehil olmama durumu, Tarım Bakanlığının tüm karar ve uygulamalarını temelde sakatlamaktadır.

Kendi halkımız için; hukuka dayalı, şeffaf, her türlü eleştiriye açık, katılımcı, konusuna hakim/ehil, ayrıcalıklı özel muamele isteyen kişi ve grupları değil kamu yararını gözeten, uzun vadeli düşünen, popülist ve ayrımcı olmayan, liyakat esaslı (iyi yönetici, yetkin personel, yeteneğe göre eğitim-öğretim, yeterliliğe göre iş) idari yapılar oluşturmalıyız. Değilse sabahtan akşama organizasyon şeması yapmanın, makam-mevki dağıtmaktan (kamu kaynaklarını yağmalamaktan) öte bir anlamı olmamıştır ve de olmayacaktır. Sahip olduğumuz demokrasi, adalet ve özgürlük kadar, soframıza güvenle koyacağımız ekmeğin, yoğurdun, suyun tadı ve bereketi olacaktır.NOKTA

 

 

 

 

 

 

View Book

Başkent Ankara’ya Çeperinden Bakmak

ÖZET

Ülkenin temel sorunları, Tanzimat Dönemi’nden beri devlet koridorlarında üç aşağı beş yukarı bilinmektedir. Ancak çözümü yönündeki reformlar, her defasında “mış gibi” yapıldığı için sorunların kangrenleştiği, Başkent Ankara’nın baş ucundaki su yataklarında izlenmektedir. Türkiye topraklarının yüksek oranda tahrip edildiği ve insan kaynaklı küresel iklim değişikliğine bağlı olarak da büyük bir kısmının (2/3) çölleşme riski ile karşı karşıya kaldığına dair göstergeler uzaydan bile görünmektedir.

Başkent Ankara’nın yanı başındaki topraklarda, yasalar karşısında yurttaşların eşit olmama hali (taş-kum ocağı sahibi ile çoban gibi), yasaların uygulanmaması (çayır-meraların sürülmesi, ağaçlandırma sahalarının otlatılması), yürütmenin kalitesi (bilim, akıl, kamu hizmeti bilinci ve sorumluluğu yerine keyfiyet) gibi temel sorunlar sahada net olarak izlenmektedir. Yurttaşların sorunlarına, özgürce yüksek sesle sahip çıkmaması halinde, parasını verdiği kamu görevlilerinin çözümün bir parçası olamayacakları toprak yüzeylerindeki basılı resmi mühürlerden okunmaktadır.

Kamu yönetiminin arazilerin doğru, etkin ve sürdürülebilir kullanımında planlama, denetim ve gözetim gibi temel görevlerini objektif bir şekilde yerine getirmekten açık ara uzak durduğu gibi, aksine popülist uygulamalarla gıda ve su güvenliği riskini artırdığı görülmektedir. Başkent Ankara ile Berlin çeperleri, kamu yönetim kalitesini belirleyen demokratik devletle bürokratik devlet (kural koyucunun/devletin keyfi davranması,  neopatrimonyalizm) farkını açıkça ortaya koymaktadır.

View Book

Başıboş Kedi-Köpek Severler, Medya ve Kamu Yönetimi

Özet

Evrensel hukuk liginde üst sıralarda yer alan hiç bir ülkede, evcil hayvanların sahipsiz bir biçimde sokakta yaşamasına izin verilmemektedir. Çünkü evcil hayvanlar, 7/24 korunaklı güvenli bir ortamda insanların gözetim ve denetimine ihtiyaç duyarlar. Bu bağlamda, ülkemizde başıboş kedi-köpeklere yaklaşımın; hayvanların biyolojisi, ekosistem, hayvan sağlığı ve refahı, trafikteki araçlarla, kamu güvenliği ve zararı, çevre ve halk sağlığı, başkasının hak ve hürriyeti ile bir sebep-sonuç ilişkisi yoktur. Türkiye’de yaşanan sokak hayvanları sorunun temelinde de medyanın kendilerine “hayvan sever” diyen insanları, tıklanma-izlenme uğruna tek taraflı olarak görünür kılmasıyla (doğru bilgilendirmemek) kamuoyunun yanlış yönlendirilmesidir. Sadece avda, yolda, izde, ambarda, kapının önünde koruyucumuz olarak değil, aynı zamanda mağara, oba ve köylerde ortaya çıkan organik atıkları binlerce yıl boyunca silip süpüren geçmişimizin can yoldaşlarına, kentleşme/sanayileşme ile birlikte uyum sağlamayı beceremediğimiz görülmektedir. Evcil kedi-köpeklerin yaşam alanlarının artık sokaklar değil, arkadaşlık payesi ile evlerimiz olduğu noktasında bir türlü uzlaşamıyoruz.

Kamu sorumluluk sahalarındaki kamu görevlileri ile kendilerine “hayvan sever” diyenlerin mahallesinde-bölgesinde zaman zaman veya düzenli olarak bakıp-beslediği hayvanların yaşadığı eziyetlerden, çoğalmasından ve bu hayvanların çevreye saldığı korkulardan, endişelerden, verdiği zararlardan veya sebep olduğu trafik kazalarından fail olarak sorumlu tutulmaması, temelde devlet yönetimindeki yetersizliği göstermektedir.


View Book

Türkiye’nin Hayvancılık Sorunu
( Basım Aşamasında )

“Türkiye’nin Hayvancılık Sorunu” isimli bu çalışmamda, bizi besleyen hayvanlar ile hor kullanılan topraklara ve sulara bir veteriner hekimin gözünden tercüman olmaya çalıştım. Ülkenin kırında, tarlasında, ahırında, hayvanında, sofrasında, Tarım Bakanlığında ve yurt dışında gördüklerimden hareketle, demokrasi ile otoriterlik arasındaki salınımların bizi nerelere sürüklediğini anlattım. Demokrasi yerine, tek adama dayalı popülist (patrimonyal) rejimlerde ısrar etmemizin insana, kurumlara, toprağa, suya, bitkiye ve hayvana yansımalarını, dilim döndüğünce ortaya koymaya çalıştım. Dünyada Sanayi Devrimi ve kentleşmenin üstünden iki asır geçti. Coğrafi yapımızı, iklimimizi, tarım ve hayvancılık kapasitemizi, nüfus sayımızı ve insan kaynaklı küresel iklim değişikliğinin ülkemizde nelere yol açacağını biliyoruz. Buna rağmen Bilişim/Teknoloji Çağı’nda arazi kullanım planlaması ve kullanımımız ile tarım ve
hayvancılık anlayışımız, maalesef hala Neolitik Çağ’a ait. Çağ atlamanın yol ve yöntemleri belli, önümüzde sayısız ülke örneği ve bilişim teknolojilerinden iyi düzeyde yararlanabilecek dinamik gençlerimiz fazlasıyla var. Ancak mevcut siyasal yapı, yapısı gereği yüksek oranda ekolojik güvenlik riski ile karşı karşıya olduğumuzu ısrarla görmemezlikten gelmektedir. Bu çalışmayla değişen bir şey olmayacağını bile bile herkesin bildiğini, herkese birde ben anlatmak istedim. Toprağımız aç ve susuz, hayvanlarımız acı içindeyken biz barış içinde tok ve mutlu olamayız. Kavimler kapısı Anadolu’nun kapı zili durmaksızın çalıyor, ben yoksulluk, kıtlık ve göç kapıda diyorum. Aralık 2022

 

 

View Book

Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliği

Önsöz

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlıklı bir insanın 1 kg canlı ağırlığı için günde yaklaşık 1 g protein almasını, 1 g proteinin de %42’sinin hayvansal kökenli proteinden oluşmasını önermektedir. Türkiye’de genel olarak beslenmenin tahıl ve süt ürünlerine dayalı olduğu söylenebilinir. Tahıl deyince buğday, süt ürünleri deyince de sütün %90’ından fazlasını karşılayan sığır akla gelmektedir.
“Türkiye’de 15 ve üzeri yaş bireylerde yoğurt-ayranı her gün tüketenlerin sıklığı % 51.3, peyniri her gün tüketenlerin sıklığı %73.9, tüketmeyenlerin sıklığı ise yoğurt-ayranda %1.3, peynirde %2.4 olarak saptanmıştır.
Son bir yıl içinde para ve diğer kaynakların yetersizliği nedeni ile yeterli gıda bulamayacağı kaygısı taşıyan bireylerin sıklığı %23.4, sağlıklı ve besleyici gıda tüketemeyenlerin sıklığı %22.7, tüketilen gıda çeşidinde azalma yaşayan bireylerin sıklığı %22.8, öğün atlamak zorunda kalan bireylerin sıklığı %13.1, gerekenden daha az besin tüketenlerin sıklığı %16.5, karnı aç olmasına rağmen yemek yiyemeyenlerin sıklığı ise %8.4’dür. Son bir yıl içinde aç olmasına rağmen ekonomik nedenlerle yemek yiyememe sıklığına bakıldığında %42.6’sı bazı aylarda ancak her ay değil yanıtı vermişlerdir. Son bir yılda para ya da diğer kaynaklar eksikliği nedeniyle tam bir gün yemek yemeyenlerin sıklığı %2.6’dır. Hanede gıdaların tükenme/ bitme sıklığı %16.2’dir” Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA), Sağlık Bakanlığı Yayın No: 1132, Ankara, 2019, https://hsgm.saglik.gov.tr/TBSA_RAPOR_KITAP_20.08.pdf
Sağlık Bakanlığının 2017 yılında yapmış olduğu “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması”, sığırcılığın soframızdaki yerini ve önemini fazlasıyla ortaya koymaktadır. Buna rağmen, soframıza yaşamsal destek sunan sığırın ve yetiştiricisinin hak ettiği değeri aldığı kanısında değilim. Günümüzde sığır yetiştiricilerinin çoğu ortalama gelirin altında bir gelire sahip, mevcut sığırlarımızın %90’nından fazlası refah yetmezliği yaşamakta ve ihtiyacımız olan nitelikli proteinleri yeterince soframıza koyamıyoruz. Bir başka ifadeyle çocuklar ihtiyacı olan proteini(aminoasitleri), sığırlar hak ettiği bakımı, yetiştiriciler de emeğinin karşılığını alamamaktadır. Bu alamama halinin nedenlerini “Türkiye’nin Hayvancılık Sorunu” isimli çalışmamda etraflıca ele aldım.
Ülke olarak beslenmek için hayvanı, hayvanı beslemek için bitkiyi, bitkiyi beslemek için de toprağı beslemek gerektiğini umursamıyoruz. Maalesef toprak ve su kaynaklarımızı kıtlığa yol açacak bir biçimde hoyratça kullandık. Üstelik ders almamaya yemin etmişçesine, tam gaz hoyratlığa da devam ediyoruz.
Hayvanın barınak, bakım, besleme ve sağlığı ile ilgili birbirine taban tabana zıt kanıta dayalı olmayan bilgiler, fikirler ve yorumlara ait medya/yayın içerikleri, sıklıkla yetiştiricileri hatalı davranışlara yönlendirmekte, şüpheye ve kararsızlığa düşürmektedir. Nitekim Anadolu’daki ahırları dolaştığınızda şarlatan ve cambazların yetiştiricilere ne türden aslı astarı olmayan vaazlar verdiği, fazlasıyla gözünüze çarpmaktadır. Bilgi kirliliği veya dünyadaki nitelikli güncel bilgiden yeterince yararlanamama hali çevreye, hayvana ve de halka zarar vermektedir. Bu bağlamda hayvan bakım, besleme ve sağlığı araştırma verileri ışığında, bölge-iklim koşullarına uygun “Hayvan Bakım ve Besleme Rehberi”nin hazırlanması, türe, yaşa, fizyolojik duruma özel yetiştirme önerilerinin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ben “Süpermen” veya çok şey bildiğini sanacak kadar cahil değilim. Yazdıklarımın en az 3-5 fakülteden 25-30 farklı konu uzmanın ele alması gereken boyutta konular olduğunun farkındayım. Ancak, Tarım Bakanlığı çalışma dönemimde gelişmiş ülkeler ile Türkiye’nin hayvancılık uygulamalarına yıllarca şahitlik ettikten sonra, emekliliğimde kahve köşelerinde söylenmek yerine eyleme geçmenin bir görev olduğunu düşündüm. Ölünceye kadar kendini sürekli güncel kılmayı, sorumluluk bilmiş bir veteriner hekim olarak, bu çalışmayla çevre, sığır sağlığı ve refahı ile halk sağlığının korunmasına bir süt damlası kadar da olsa katkı sunmak istedim.
26 Haziran 2023
şahhüseyin mulaoğlu

View Book

Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliği

Önsöz

Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, yüksek oranda yabana dayalı bir geçim kaynağıdır. Bu nedenle aynı zamanda çevresel boyutları yüksek olan bir iş koludur. Kontrollü ve bilinçli otlatma yaptığınızda kullanım hakkına sahip olduğunuz tüm arazilerden yarar sağlayabildiğiniz gibi maksimum katkı da sunabilirsiniz. Ancak ülkemizde sürdürülebilirlilik çerçevesinde kontrollü ve bilinçli bir biçimde çevreden yararlanmadan bahsetmek çok zordur. Bu nedenle çayır-meralarımız %90’nın üstünde tahrip ettiğimiz için hayvanlarımızı kırlarda doyurmak neredeyse 10 ayın 1-2 ayında ancak mümkün olabilmektedir.

Anadolu coğrafyasının iklimi, ortalama eğimi ve yükseltisi, bilinçli ve kontrollü otlatma yapılması halinde küçükbaş hayvan yetiştiriciliği için uygun olduğu söylenebilir. Ancak geldiğimiz noktada hızlı nüfus artışı ile birlikte topraklar yüksek oranda tahrip edildiği için, çoktan uygun olmaktan çıkmıştır.

Türkiye coğrafyasının hemen hemen her noktasına gittim, gitmediğim yerleri ise uzun uzun dijital ortamlarda izledim. Hayvancılıkta gelişmiş ülkelerin arazi kullanımı ile karşılaştırdığımda, tarım ve hayvancılık anlayışımızın Neolitik Çağ’dan kalma bir anlayış olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim.

Ömrüm, bu coğrafyada tarım ve hayvancılığın popülizm batağına saplanmadan, sürdürülebilirlik çerçevesinde bilimsel bir anlayışla yapılmasını görmeye yetmeyecektir. Ancak su ve gıda kıtlığını ciddi ciddi göreceğimi de düşünmüyor değilim.

Bu çalışmamı, sürüsüyle bir başına gece gündüz kırları adım adım soluyan çoban çocuklara ve elbirliğiyle yok ettiğimiz binbir çiçekli çayır-meraların ruhuna adıyorum.

15.12.2023

 

 

 

View Book